TÜBİTAK ve proje ortakları bünyesinde başlatılan, TÜBİTAK MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nün “Milli Biyobenzer Kanser İlacı Geliştirilmesi ve Üretimi – BİOSİM” ve “Milli Pandemik Grip Aşısı – GRİPA” projelerinin açılış töreni 02 Ekim 2015 tarihinde TÜBİTAK Gebze Yerleşkesinde düzenlendi.
Milli BİOSİM ve GRİPA Projelerinin başlamasıyla, ülkemizin sağlık alanında biyoteknolojik ürünlerde yurt dışına bağımlılığı azalacak, yerli üretim için gerekli teknolojik birikim ve tecrübeyi ülkemize kazandırma politikaları doğrultusunda büyük bir adım atılmış olacaktır.
Açılış törenine Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri IŞIK, Sağlık Bakanı Mehmet MÜEZZİNOĞLU, Kocaeli Valisi Hasan Basri GÜZELOĞLU, Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Sadettin HÜLAGÜ, TÜBİTAK Başkan Vekili Prof. Dr. Erol ARCAKLIOĞLU, TÜBİTAK MAM Başkanı Doç. Dr. Bahadır TUNABOYLU, TÜBİTAK BİLGEM Başkanı Doç. Dr. Hacı Ali MANTAR, Savunma Sanayi Müsteşarlığı ArGe Daire Başkanı Dr. Ata ŞENLİKÇİ, Gebze Kaymakamı Mehmet ARSLAN, Darıca Kaymakamı Ömer KARAMAN ve diğer protokol davetlilerinin yanı sıra, proje ortaklarından NOBEL İlaç Firması Yönetim Kurulu Başkanı Hasan ULUSOY, SENTEGEN Firma Kurucusu Burak YILMAZ, Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, MEDİPOL Üniversitesi, İSTANBUL Üniversitesi yetkilileri ve çok sayıda davetli katıldı.
Proje tanıtım filmi ile başlayan programın açılış konuşmasında TÜBİTAK MAM Başkanı Doç. Dr. Bahadır TUNABOYLU, “BİOSİM ve GRİPA projelerinin başlaması ile milli olarak gerçekleştirilecek bu teknolojiler sayesinde, ülkemizin sağlık alanında biyoteknolojik ürünlerde yurtdışına bağımlılığı azalacaktır” açıklamalarında bulundu.
Bakan MÜEZZİNOĞLU açılış töreninde yaptığı konuşmada, dünyanın gelişmiş ülkelerinin, Türkiye'deki insanların daha çok emeğe ve fiziksel güce yönelten bir anlayışa sahip olmasını istediğini söyledi.
Bu ülke insanlarının, dünyaya bilim alanındaki buluşlarıyla da yön veren tarihe sahip olduğunu dile getiren Müezzinoğlu, "Alın terinden daha kutsal olan beyin teridir, akıl teridir. 'Hiç akıl etmez misinizin' muhatabı olduğumuzu, birileri başarabiliyorsa ben de başarabilirimin gereğini yapmamız lazım. Bu anlamda Türkiye son 10 yılda o sürecin altyapısını yapma gayretinde. Ne kadar başarılı oldu, işte bugün başarılı adımlarımızın ilk nüvelerini görmeye başlıyoruz. İnşallah 2018'lerde ve Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıl dönümünde arzu ettiğimiz o noktalara ulaşmış olacağız" diye konuştu.
Müezzinoğlu, bilim dünyası, akademik çalışmalar, girişimcilik ve özel sektörün çok önemli olduğunu dile getirerek, devletin bu yapıların arkasında durmasının öneminden bahsetti.
Türkiye'nin makro ve mikro düzeyde çalışmalar yapabilen bir düzeye geldiğini anlatan Müezzinoğlu, ülkenin gerekli altyapıya ve girişimci ruha sahip insana sahip olduğunu anlattı.
Müezzinoğlu, programa yolculukları sırasında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık'ın anlattığı bir hikayenin sonunun "mevzuata uygun öleceksin" şeklinde bittiğini aktararak şöyle konuştu:
"Biz bu ülkeyi mevzuata uygun öldürmeyeceğiz. Bu ülkeyi biz mevzuat hazretlerine takılmadan, mevzuat hazretlerini de bu ülkenin vizyonuna uygun hale getirerek farklı bir noktaya taşımamız lazım. Muasır medeniyet seviyesinde, yarışın içinde olacaksak mevzuat hazretleri bunun önünde engel değil, aksine bunu destekleyen bunun önünü açan bir noktada olması gerekir. Sağlık Bakanlığı olarak önemli bir noktaya geldik. Şu anda kamu olarak 36 bin yatak kapasiteli 216 hastaneyi tam olarak biz yapıyoruz. Yuvarlak rakam 70 bin yatak kapasiteli hastanelerimiz önümüzdeki 1, 2 ve 3 yıl içinde yani 3'te biri 1 yıl içinde, 3'te biri 2017'de geri kalanı da en geç 2018'de hizmete girmiş olacak."
Tıbbi teknoloji cihazına, tıbbi ve medikal ürüne ve ondan sonraki süreçte de tüketim ürününe "kit" denildiğini aktaran Müezzinoğlu, " Her gün milyonlarca kit tüketimimiz var. Türkiye olarak sağlığı dünyayla yarışabilir sağlık hizmeti sunabilir ülke olmakla mı övüneceğiz yoksa tükettiklerimizi aynı zamanda üretebilen ve ürettiklerini de dünyaya sunabilen anlayışın mensubu mu olacağız? Bu işi her 2 ayağıyla götürebilirsek sürdürülebilir ve yürütülebilir noktada olabiliriz" değerlendirmesinde bulundu.
- "İlaç sanayinin köklü bir yapısı var"
Bu iki projenin tarihi öneme sahip olduğunun 2017-2018'de daha iyi görüleceğini belirten Müezzinoğlu, "Bizim ilaç sanayimizin neredeyse tarihi diyebileceğimiz, köklü bir altyapısı var. Üniversitelerimizde bu anlamda yetişmiş akademisyenlerimiz iyi koordine, motive, entegre edildiğinde dünyayla yarışabilecek güçlü bir altyapımız var. Türkiye'de bazı siyasetçiler şunu der, 'bağımsız Türkiye'. Buralarda kendiniz üretemezseniz, biz yoksak lafta kalır bağımsızlık" ifadesini kullandı.
Bakan Müezzinoğlu, bilim alanında ve bilimsel birikim alanında güçlü olunursa bağımsızlıktan bahsedilebileceğini vurgulayarak şunları kaydetti:
"Yoksa bugün çok basit bir ilaç ve MR tomografi cihazının yedek parçasının bile bir yerlerden almak zorundaysak... Bunu Kıbrıs çıkarmasında yaşadık, uçak lastiklerimizi vermediler. Bağımsızlık lafla olmaz, üretimde dünyayla yarışta güçlü olabilirsek ve iddialı olabilirsek insanlarımızın bu anlamdaki akıl ve gönül dinamiklerini motive edebilirsek, ki bu anlamda zengin bir ülkeyiz ve her bir yaştan 1 milyon 200-250 bin genci olan bir ülkeyiz. Gençlerimize önlerindeki gerek yöneticilerin ve eğiticilerin gerekse yön vericilerin akıl terinin kutsallığını ve anlamını onlara yansıtabilirsek Türkiye'nin geleceği çok daha farklı olacak."
Bakan IŞIK, açılış töreninde yaptığı konuşmada, oldukça uzun ve yoğun bir hazırlık sürecinin ardından bu projelere başlıyor olmanın mutluluğunu ve gururunu yaşadıklarını söyledi.
İki projenin biyoteknolojik ilaç üretim altyapısını geliştireceğini anlatan Işık, ortaya çıkacak olan birikim sayesinde yeni projelere kapı aralanacağını, ilaçta dışa olan bağımlılığın da azalacağını dile getirdi.
Işık, BİOSİM ve GRİPA projelerinin İthalata Olan Bağımlılığın Azaltılması, Öncelikli Teknoloji Alanlarında Ticarileştirme, Kamu Alımları Yoluyla Teknoloji Geliştirme ve Yerli Üretim ve Sağlık Endüstrilerinde Yapısal Dönüşüm programlarıyla kesişim kümesinde yer aldığını anlattı.
-"Yeni-nesil sektörlerde ciddi adımlar atmalıyız"
Bir önceki hükumetleri döneminde yaptıkları en önemli işlerin başında 25 Öncelikli Dönüşüm Programı’nın geldiğini vurgulayan Işık, şöyle devam etti:
"Yapısal dönüşümü esas alan bu reform paketleriyle, ülkemizin önümüzdeki 10, 20 ve 30 yıllık sürede ihtiyaç duyacağı adımları pro-aktif bir şekilde belirledik. Türkiye 2002’den itibaren çok ciddi bir ivme yakaladı, büyük başarılara, rekorlara imza attı. Mevcut kazanımlarımızı korumakla yetinemeyiz, tam aksine, yeni ve büyük hedeflerle yolumuza devam etmek durumundayız. İşte bu nedenle, ikinci bir atılım dönemini başlatmamız gerektiğini vurguluyor, bu yeni dönemin gerektirdiği formülleri şimdiden oluşturuyoruz. Yüksek gelir hedefleyen bir ülke olarak, rekabet gücünü Ar-Ge’de, yenilikte, ölçek büyütmekte, tasarımda, markalaşmada aramalıyız, bulmalıyız."
Türkiye'nin ihracatı içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 3-4 civarında seyrettiğini belirten Bakan Işık, "Bu oranı yüzde 15 seviyesine doğru tırmandırmalıyız. Bunun için de hem klasik sektörlerde katma değeri artırıcı çalışmalara yoğunlaşmalı hem de yeni nesil sektörlerde ciddi adımlar atmalıyız. Özellikle biyoteknoloji, bugün tüm dünyada süreçleri ve sonuçları açısından en çok konuşulan, tartışılan alanlardan biri haline geldi" değerlendirmesinde bulundu.
- İlaçta yerli üretim hedefleri
Gen teknolojisinde gelinen noktayla 21. yüzyılın bir "biyoteknoloji asır" olarak tanımlanabileceğini vurgulayan Işık, şunları söyledi:
"Bu sektör, gıda, su, ilaç, sağlık gibi birçok alanda, insanlığın karşı karşıya kaldığı sorunlara çözüm üretme potansiyeli taşıyor. Bugün dünya ilaç pazarında biyo-teknolojik ürünlerin payının yüzde 20’lere yaklaşması da konunun ne kadar hassas olduğunu ortaya koyuyor. Ülkemizde ise biyoteknolojik ürünlerin toplam pazar büyüklüğü 2014’te 2,6 milyar liraya ulaşmıştır. Kutu bazında Türkiye’de tüketilen ilaçların yüzde 73,5’i yerli üretimle karşılanıyor. Ancak ithal edilen ürünlerin yüksek katma değerli olması, ilaç sektöründe geçen yıl yaklaşık 4 milyar dolar ticaret açığı vermemize neden oldu. Bu örnek, genel olarak ilaç sektöründe, özelde ise biyoteknolojik ilaç üretiminde yerli üretimin ne kadar hassas bir mevzu olduğunu açıkça gösteriyor."
Işık, bakanlık olarak Türkiye İlaç Sektörü Strateji ve Türkiye Biyoteknoloji Strateji Belgesini hazırladıklarını hatırlatarak bu yol haritalarıyla, hastalıkların önlenmesi, teşhisi ve tedavisi için biyoaktif molekül, ilaç, sistem, doku ve organ gibi ürünleri geliştirmeyi ve üretmeyi planladıklarını anlattı.
TÜBİTAK bünyesinde, biyoteknolojik ilaçların üretilmesi, gen haritalarının ortaya çıkarılması gibi değerli projeler yürütüldüğünü, yine TÜBİTAK aracılığıyla “Medikal Biyoteknoloji Mükemmeliyet Merkezi” altyapı kurma çalışmalarını da başlattıklarını kaydeden Işık, "Bizi en çok sevindiren, ümitlendiren husus ise artık üniversitelerimizin ve reel sektörün de ilaç ve biyoteknoloji sektöründe çok değerli adımlar atıyor olmasıdır" dedi.
-"Biyobenzer kanser ilacı yerli imkanlar geliştirilecek"
Bakan Işık, ilaç sektöründe yürütülen Ar-Ge çalışmalarını önemsediklerine dikkati çekerek dün itibariyle Türkiye'deki Ar-Ge merkezlerinin sayısının 210’a, ilaç sektöründeki Ar-Ge merkezlerinin sayısın da 13’e ulaştığını söyledi.
Özelikle Ar-Ge yatırımlarının nerede yapılırsa yapılsın, 5’inci bölge desteklerinden yararlanacak olmasıyla sektörde yeni ve büyük yatırımların yapılacağına inandığını dile getiren Bakan Işık, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye’nin ilk milli biyoteknolojik biyobenzer kanser ilacını yerli imkanlarla geliştirmeyi hedefliyoruz. Çok daha önemlisi, bu ilacı özel sektör işbirliği ile uluslararası standartlara uygun bir surette üretmeyi amaçlıyoruz. GRİPA projesiyle de tersine genetik, tersine aşı ve virüs benzeri partiküller ile sentetik biyoloji teknikleri kullanarak hücre temelli aşı üretim teknolojisini ülkemize kazandıracağız. Böylece grip salgınlarına karşı hızlı aşı üretimi sağlayacak mekanizmayı ülkemize kazandırmış olacağız."
Işık, savunma sanayinde yerlilik oranının yüzde 25’lerden 60’lara kadar çıkardıklarına işaret ederek, "Sadece nicelik de değil, milli uydumuzun, milli insansız hava araçlarının kullanılmasının ne kadar değerli olduğunu, son terör operasyonlarında net bir şekilde gördük. İlaç sektörünün de millileşmesinin çok önemli olduğuna inanıyor ve bu yönde adımları atıyoruz. Böyle bir ülkenin sağlık sektöründe kullanılan teknolojileri, cihazları, ilaçları, medikal ekipmanları da kendi milli imkânlarıyla üretmesi gerekiyor" diye konuştu.
"Yerli üretim için gerekli teknolojik birikim ve tecrübeyi ülkemize kazandırma politikaları doğrultusunda büyük bir adım atılmış olacak ve Türkiye sağlıkta üretime geçecek. İlaç sektörünün millileşmesinin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Dünya çapında hastanelerimiz ve doktorlarımız vardır. Türkiye sağlık alanında cazibe merkezi olmaktadır. Kendi milli imkânlarımızla üretmeliyiz. Projenin oluşmasında emeği geçenlere teşekkür ediyorum” ifadelerini kullandı.
Yoğun ilgi gören açılış töreni sonrasında TÜBİTAK MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü laboratuvar ziyaretleri gerçekleştirildi.
“Milli Biyobenzer Kanser İlacı Geliştirilmesi ve Üretimi Projesi – BİOSİM”
Her yıl dünya çapında 8 milyon insan kanser yüzünden hayatını kaybetmektedir. Kanserle mücadele konusunda yoğun çalışmalar yapılmakta ve yeni kanser ilaçları piyasaya sürülmektedir. Ancak, yeni bir kanser ilacının geliştirilmesi uzun yıllar almaktadır. Piyasadaki kanser ilaçları, yüksek maliyette olmaları ve yurt dışından ithal edilmeleri nedeniyle hem pahalı olmakta, hem de temini zaman almaktadır.
Antikor temelli biyoteknolojik ilaçların küresel pazar büyüklüğü 40 milyar ABD Dolarını bulmaktadır. Türkiye sadece 2014 yılında biyoteknolojik kanser ilaçları için 1,64 milyar Türk Lirası harcamıştır. Kanser ilaçlarına olan yurt dışı bağımlılığın azaltılması ve yerli üretimin oluşturulması amacıyla ülkemiz biyoteknolojik ilaçlar alanında yeni bir atılım içerisine girmiştir.
BİOSİM projesi, TÜBİTAK’ın hedefleri doğrultusunda yerli kaynaklar kullanılarak, kamu AR-GE ve yerli ilaç sanayi ortaklığında, kanser tedavisinde kullanılacak biyobenzer anti-kanser ilacının dünya standartlarında geliştirilmesini ve üretilmesini hedefleyerek kurgulanmıştır. Bu kapsamda, biyoteknolojik ilaç üretim teknolojisi için gerekli altyapı hazırlanarak, ilk olarak biyobenzer antikor geliştirilerek küçük ölçekte canlı hücrelerde üretim yapılacaktır. Üretilen ilacın özellikleri, uluslararası standartlara uygun laboratuvarlarımızda kontrol edilip onaylandıktan sonra Nobel İlaç firması bünyesinde büyük miktarlarda üretilerek hayvanlarda ve klinik çalışmalarda kullanılacaktır.
TÜBİTAK tarafından desteklenen 21 milyon Türk Lirası bütçeli BİOSİM projesinin tamamlanmasıyla ülke ekonomisine ve bilimsel birikimine önemli katkılar sağlanacak olmasının yanı sıra, uluslararası arenada yarışabilecek yüksek standartlara sahip biyoteknolojik ilaç altyapısı ülkemize kazandırılmış olacaktır.
BİOSİM projesiyle ve bu kapsamda kurulacak olan altyapıyla, TÜBİTAK MAM Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nün, yeni biyobenzer molekül ve biyoteknolojik orijinal ilaç geliştirilmesine yönelik yeni projelerin oluşturulmasında öncü olarak, biyoteknolojik kanser ilacı geliştirme konusunda Türkiye’de söz sahibi olması hedeflenmektedir.
“Milli Pandemik Grip Aşısı – GRİPA”
Toplum sağlığına ve ekonomiye yıkıcı etkileri olabilecek küresel grip salgınlarına (pandemi) karşı en etkin korunma yolu aşılardır. Aşı, hem grip belirtileri başlamadan korunmayı sağlaması, hem de gribin yayılmasını engellemesi açısından stratejik bir üründür. Grip aşısının tedarikinde ülkemiz tamamen yurt dışına bağlı olup, pandemi durumunda ciddi bir tehdit altında bulunmaktadır. Türkiye’nin kendi pandemi grip aşısını üretebilmesi toplum sağlığı için kritik olduğu kadar sosyoekonomik etkiler açısından da çok önemlidir. Pandemi durumunda aşı için gerekli grip virüsünün hızlı bir şekilde elde edilmesi, çoğaltılması ve etkin bir aşı için, ihtiyaç durumunda, değiştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, pandemiler küresel bir tehdit olduğu için çok büyük bir nüfusa yetecek kadar aşının üretilmesi gerekmektedir. En son grip pandemisi, aşı üretim miktarı ve hızı açısından mevcut aşı teknolojilerinin yeniden gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur.
Günümüzde potansiyel pandemik grip salgınlarına hazırlanmak için ayrılan bütçe dünya çapında 10 milyar ABD Dolarına ulaşmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün de önerdiği üzere, bir pandemi durumunda ülke güvenliğini sağlamak ve sosyoekonomik kayıpları engellemek için her ülkenin kendi aşısını üretebilir halde olması gerekmektedir.
Milli GRİPA projesi ile pandemi sırasında hızlı, emniyetli, yüksek verimli ve etkin aşıların üretimini sağlayacak ileri bir teknoloji Türkiye’ye kazandırılacaktır. Proje sonunda, pandeminin başlangıç safhalarında, en kısa sürede aşı için gerekli sentetik virüsün oluşturulması, üretimi ve aşıyı oluşturacak prosesin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Milli olarak gerçekleştirilecek bu teknoloji ile Türkiye pandemi aşı üretimi yapan dünya ülkeleri arasındaki yerini alacaktır.